2 Kasım 2013 Cumartesi

10 KASIM

10 Kasım 1938 bir büyük insanın bir büyük devrimcinin bir büyük devlet adamının bu dünyadan ayrıldığı gündür.
10 Kasım’lar da ülke olarak hüzünlü olmanın yanı sıra Atatürk’ü anmak gibi gelecek kuşaklara Atatürk’ü taşıyacak onun fikirleri onun ışığını taşımaya devam edecek nesilleri garanti alına alacak aksiyonları da almak zorundayız. En iyi ve en doğru şekilde onu anmalı ve ondan daha da önemlisi Atatürk’ü anlamlıyız. Atatürk olmasaydı eminim ki şu anda Türkiye’nin hali (belki de Türkiye olmayacaktı) bugün üzülerek ve ürkerek izlediğimiz orta asya ülkeleri gibi belki daha da kötüsü İran, Afganistan gibi olacaktık.
Bugün medeni ve insanca yaşayabiliyorsak ve özgürce, adam gibi, insan gibi kendi geleceğimize kendimiz karar verebiliyorsak. Neye inanıp neye inanmadığımız sadece kişinin kendisini ilgilendiriyor ve bu konuda kimsey hesap vermiyorsak yine bu durumu o büyük şahsiyet o büyük insan Atatürk’ e borçluyuz.
Yaşadığı dönemde emperyalist, sömürgeci, yayılmacı güçlere karşı vermiş olduğu mücadele ve zafer ile ezilen sömürülen bir çok ülkeye millete umut ve yol gösterici olmuş olan Atatürk öyle büyük bir insan dı ki öldükten bunca yıl geçmesine rağmen hala insanlara, topluluklara, uluslara, ülkelere, insanlığa yol gösterebiliyor ışık olabiliyor. EMinimki yüzlerce yıl sonra dahi aynen günümüzdeki insanları etkileyen antik felsefeciler gibi insanları etkilemeye devam edecektir.
Atatürk’ün yaşam hikayesi bir kurgu değil bir gerçektir. Hiç kimsenin bu gerçeği değiştirme çabasının başarıya ulaşmayacağı bilinmelidir. Atatürk elinde hemen hemen hiç imkan yokken, tüm Anadolu büyük bir umutsuzluğa düşmüş iken kendisine inanan bir avuç kişi ile beraber tarihin gördüğü en büyük örgütlenmeleri gerçekleştirmiş ve bağımsız bir şekilde yaşamamızı sağlamıştır.
Kendini Türk milletinin bir ferdi sayan herkesin kalbinden Atatürk sevgisinin ne olursa olsun eksilmeyeceğini ve her 10 Kasım sabahı her vicdanlı kişinin kalbinde yepyeni bir Mustafa kemal Atatürk’ün açacağını yeşereceğini herkes bilmelidir. Atam rahat uyu bu ülke bize emanet.

Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri






Bölgeler Oluşturulurken Dikkat Edilen Faktörler

bölgeleri-oluştururken-dikkat-edilen-hususlar



Bölgeler ve bölümler 

Doğal, beşerî ve ekonomik özellikler yönünden sınırları içinde benzerlik gösteren geniş alanlara bölge denir. Sınırları içinde benzerlikleri olan ancak bölgenin diğer yerlerinden farklı olan küçük alanlara ise bölüm denir. Birinci Coğrafya Kongresinde Türkiye coğrafi 7 bölgeye ve 21 bölüme ayrılmıştır.

Akdeniz Bölgesi: Antalya Bölümü, Adana Bölümü 
Doğu Anadolu Bölgesi: Yukarı Fırat Bölümü, Erzurum – Kars Bölümü, Yukarı Murat – Van Bölümü, Hakkâri Bölümü 
Ege Bölgesi: Ege Bölümü, İç Batı Anadolu Bölümü 
Güneydoğu Anadolu Bölgesi: Orta Fırat Bölümü, Dicle Bölümü 
İç Anadolu Bölgesi: Konya Bölümü, Yukarı Sakarya Bölümü, Orta Kızılırmak Bölümü, Yukarı Kızılırmak Bölümü 
Marmara Bölgesi: Yıldız Bölümü, Ergene Bölümü, Çatalca – Kocaeli Bölümü, Güney Marmara Bölümü 
Karadeniz Bölgesi:Batı Karadeniz Bölümü, Orta Karadeniz Bölümü, Doğu Karadeniz Bölümü 




Bölgelerin yüzölçümleri 

Göller dâhil Türkiye'nin kapladığı alan 814.578 km²'dir. Bu alanda;
1.  Doğu Anadolu Bölgesi %21,
2.  İç Anadolu Bölgesi %20,
3.  Karadeniz Bölgesi %18,
4.   Akdeniz Bölgesi %15,
5.  Ege Bölgesi %10,
6.  Marmara Bölgesi %8,5
7. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %7,5 yer tutar.


Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları
1. Marmara Bölgesi: %30.
2. İç Anadolu Bölgesi: %27
3. Ege Bölgesi: %24
4. Güneydoğu Anadolu Bölgesi: %20
5. Akdeniz Bölgesi: %18
6. Karadeniz Bölgesi: %16
7. Doğu Anadolu Bölgesi: %10 


KARADENİZ BÖLGESİ

Karadeniz Bölgesinin Genel Özellikleri:

1. Yüzey şekilleri çok dağınıktır. Ovalık alanları azdır.
2. Dağlar kıyıya paralel olarak uzanır ve bunun sonucunda falezler (yalıyarlar) görülür. Kıta sahanlığı yani şelf sahası dar.
3. Orman bakımından en zengin bölgedir.(%27). Ormanın deniz seviyesinden başladığı tek bölgemizdir. Nemlilik etkendir.
4. En fazla yağış alan bölgemizdir.(Doğu Karadeniz ve Rize). Çay için en elverişli ortam oluşmuştur. (Nem ve bulutluluk)
5. Yağışlara bağlı olarak en fazla kimyasal çözülmenin görüldüğü bölgedir.
6. Çay, fındık, kenevir üretiminde birinci sıradadır.
7. Balıkçılığımızın %80’i bu bölgede yapılır. Diğer ekonomik şartlar bunda etkendir.
8. Doğu Karadeniz kıyı kesiminde dağınık yerleşme yaygındır. ( Yer şekilleri ve su kaynakları etken şartlardır.)
9. En fazla göç veren bölgedir. Göçe erkekler katıldığı için bölgede kadın nüfusu daha fazladır.
10. Taşkömürü ve bakır üretiminde birinci sıradadır. Taşkömürü –Zonguldak;  bakır- Artvin, Kastamonu
11. Tek doğal limanı Sinop’tur. Ancak ard bölgesi (Hinterlant) ile ulaşım zorluğu olduğundan gelişmemiştir.
12. Akarsu rejiminin nispeten düzenli olduğu tek bölgedir. Ancak akarsular eğim fazlalığı nedeniyle ulaşıma pek elverişli değildir.
13. Bölgede Çarşamba ve Bafra delta ovaları vardır. Bafra deltasını Kızılırmak, Çarşamba deltasını Yeşilırmak akarsuyu oluşturmuştur.
14. Nem miktarı en fazla olan bölgedir. Bu yüzden yıllık sıcaklık farkı en az olan bölgedir.
15. Yıllık ortalama sıcaklık 14-15 °C’dir. En sıcak ay ortalaması 22-23°C’dir. En soğuk ay ortalaması ise 5-6 °C’dir.
16. Her mevsim yağışlı olan Karadeniz bölgesinde yağışlar en fazla sonbaharda en az ilkbaharda görülür. Okyanussal iklime benzemektedir


MARMARA BÖLGESİ

 Marmara Bölgesi'nin Genel ÖzelIikleri
1. Yükseltisi en az olan bölgedir. Gerçek alan ile izdüşüm alan arasındaki farkın en az olduğu bölgemizdir. Ortalama yükselti en azdır.
2. Ekili – dikili arazi oranı %30 ile 1. sıradadır. (Bölgenin yüzölçümü ve yer şekilleri dikkate alınmalıdır.)
3. İklimler arasında geçiş özelliğine sahiptir. Bu sebepten tarım ürünü ve bitki örtüsü çeşidi fazladır. (Akdeniz, Karasal ve Karadeniz iklimleri)
4. Genel orman dağılımında %13 ile 4. sıradadır. Özellikle Yıldız Dağları bölümünde orman oranı artar. Yükseltinin yağışa etkisi vardır.
5. Kümes hayvancılığı ve ipek böcekçiliğinde 1. sıradadır. Nedeni; tüketimin fazla, pazarlamanın kolaylığıdır.
6. Nüfus ve nüfus yoğunluğu, göç alma ve şehirleşme bakımından başta gelir.
7. Sanayi tesisleri (%50) ve enerji tüketiminde 1. sıradadır. Enerji üretiminde son sırada yer alır.
8. Ulaşım ağının en geliştiği bölgedir. (Hava, kara, deniz, demiryolu sektörleri)
9.Asya ve Avrupa arasında transit taşımacılığa uygundur.
10.Turizm gelirleri en yüksek olan bölgedir. Dört mevsim turist çeker.(İstanbul 2010 Avrupa kültür başkenti seçilmiştir.)
11. Kıtalar ve denizler arası geçiş özelliğine sahiptir. (Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları ile Karadeniz, Marmara ve Ege denizleri arasında geçişi sağlamaktadır).
12. Marmara Bölgesi'nin yıllık sıcaklık değerleri ise,
Ortalama sıcaklık: 14 -16 °CEn sıcak ay ortalaması: 23 – 25 °C
En soğuk ay ortalaması: 5 – 6 °C
13.Marmara Bölgesi'nde yıllık yağış miktarı 600-900 mm’dir. En fazla yağışı kış mevsiminde alır.


EGE BÖLGESİ

Ege Bölgesi'nin Genel özellikleri

1. Gerçek kıyı uzunluğu en fazla olan bölgemizdir. Girinti ve çıkıntılar hesaba katılırsa Karadeniz kıyılarından daha uzun olmaktadır.
2.Zeytin, üzüm, incir, haşhaş, tütün gibi ürünlerin üretiminde ülke birincisidir. Buğday ve şekerpancarı karlı ürünler sebebiyle kıyıda tercih edilmemektedir.
3.Linyitin en çok çıkarıldığı bölgedir. Termik santrallerde kullanılmaktadır.
4.Sanayileşmede Marmara Bölgesi’nden sonra 2. sırada yer alır. İzmir önde gelen ilidir.
5.Turizm gelirleri bakımından Marmara'dan sonra 2. sıradadır.
6.Türkiye'deki tek Jeotermal enerji santrali Denizli (Sarayköy)'dedir.
7.Akdeniz Bölgesi'nden sonra seracılığın en çok yapıldığı bölgemizdir.
8.Yüzölçümü bakımından ülkemizin %10'nu kaplar ve 5. sıradadır.
9.Orman oranı bakımından 3. sırada yer alır.
10. Kıta sahanlığı en geniş olan kıyılara sahip bölgedir. Bu nedenle delta oluşumuna elverişli kıyıları vardır.
11.Fay kaynaklarına en çok rastlanılan bölgedir. En genç arazilere sahip bölgedir.
12.Linyitten elde edilen enerjide birincidir. (termik enerji )
13.Nüfus açısından üçüncü büyük bölgemizdir.
14.En uzun deniz kıyısına sahip olan bölgemizdir.
15.Horst ve Graben dediğimiz oluşumların en fazla yer aldığı bölgemizdir.
16. Türkiye’nin en büyük ihracat limanına sahiptir.(İzmir)
17. Kıyı şeridinde Akdeniz iklimi, iç kesimlerde karasal iklim görülür. Deniz etkisi iç kesimlere en çok sokulan kıyılara sahiptir.


AKDENİZ BÖLGESİ 
 
 Akdeniz Bölgesi’nin Genel Özellikleri
1. Yüzölçümü bakımından 4. sıradadır. (%15)
2. Orman bakımından %22 ile 2. sıradadır. Özellikle Antalya Bölümünün orman oranı fazladır.
3. Kıyı uzunluğu 1577 km.dir. Boyuna kıyı tipi görülür. Finike- Kaş arasında Dalmaçya kıyı tipi görülür.
4. Yer fıstığı, turunçgil, muz, gül, sebze ve soya fasulyesi üretiminde 1. sıradadır.
5. Muz yalnız bu bölgemizde yetişir. Kış sıcaklığının 10 C olması ortam hazırlamıştır.
6. Karstik şekillerin en çok görüldüğü bölgemizdir. Özellikle Antalya bölümü buna uygundur.( lapya, dolin, uvala, polye, düden, obruk, mağara…)
7. Kışları en ılık, yazları en uzun geçen bölgemizdir. Yıl içinde birden fazla ürün ekip ve hasadı yapılabilir.
8. Toroslar, iç bölgelere ulaşımı güçleştirir ve deniz etkisinin içerilere girmesini engeller. Aynı zamanda kıyı kesimini İç Anadolu Bölgesinden gelen soğuk havalardan korur. İç kesimlerle ulaşım, Sertavul, Gülek, Belen, Çubuk geçitleri ile yapılır.
9. Yıllık sıcaklık ortalaması en fazla olan bölgemizdir.
Yıllık Sıcaklık Ortalaması: 18.5 °C
En soğuk ay ortalaması: 10 °C
En sıcak ay ortalaması: 28°C’dir
10.Sebze üretiminin ve seracılığın en fazla olduğu bölgemizdir.
11. Yıllık yağış ortalaması 1000 mm civaındadır.
Bölgede yağışın mevsimlere göre dağılışı şu şekildedir.
 Kışları en kısa süren bölgemizdir.
 Sebze ve Meyvenin en erken olgunlaştığı bölgemizdir.
 Don olaylarının en az olduğu bölgemizdir.
 Mevsimlik işçi göçünün en fazla olduğu bölgemizdir.
 Göl bakımından en zengin bölgemizdir.
Platolarında nüfus çok seyrektir. (Taşeli ve Teke platoları)
 Toroslar ulaşımı olumsuz yönde etkiler.
 Yıl içinde gölge uzunluğunun en kısa olduğu
 Güneşlenme süresi fazladır.
Yıllık ortalama sıcaklığı en yüksek bölgemizdir.

 

Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinin kıyılarında dağların denize paralel uzanması sonucu   

—Sade, girintisiz, çıkıntısız kıyılar oluşmuştur.
—Koy ve körfezlerin az olmasına neden olmuştur.
—Doğal limanların az olmasını sağlamıştır.
—Yüksek falezli kıyılar oluşmuştur.
—Kıta sahanlığının dar olmasına neden olmuştur.
—Boyuna kıyıların oluşmasına neden olmuştur.
¬—Gerçek ve kuşuçuşu  kıyı uzunlukları arasındaki fark Ege kıyılarına göre azdır.


İÇ ANADOLU BÖLGESİ


İç Anadolu Bölgesinin Genel Özellikleri

1. Etrafı dağlarla çevrili olduğundan en az yağış alan bölgemizdir. Yaz kuraklığı belirgindir.
2. Plato ve ovaların en geniş yer kapladığı bölgemizdir.
3. Nadasa bırakılan toprakların en fazla olduğu bölgemizdir.
4. Yağışlar en çok ilkbaharda (çoğu konveksiyonel yağış olarak) düşer. (Kırkikindi yağışları )
5. Yüzey şekilleri sade ve düz olduğundan ulaşım kolay sağlanır. Lületaşı üretiminin tek olduğu bölgedir
6. Küçükbaş hayvancılığın en çok yapıldığı bölgemizdir. En fazla koyun ve tiftik keçisinin yetiştirildiği bölgedir. Bozkırların geniş yer kaplaması etkendir.
7. Bölgede su boylarında olmak üzere toplu yerleşme hâkimdir.
8. Volkanik dağlar çoktur. ( Hasan dağı, Melendiz, Erciyes, Karadağ, Karacadağ)
9. Bitki örtüsü genellikle bozkırdır. Türkiye ormanlarının % 7 sine sahiptir. (Ormanların  tahribatı ile Antropojen bozkır oluşmuştur).
10. Buğday, elma, arpa, çavdar, yeşil mercimek, patates, şeker pancarı, nohut üretiminde 1. sıradadır.
11. Yıllık yağış miktarı 220 – 400 mm arasındadır. Yağışların en az düştüğü bölgedir.
12. Yıllık ortalama sıcaklık : 9 – 11 °C
13. Türkiye’nin en büyük kapalı havzasına sahiptir. ( Tuz gölü )
En sıcak ay ortalaması: 23 – 24 °C
En soğuk ay ortalaması: – 1 ,- 2 °C 


DOĞU ANADOLU BÖLGESİ


Doğu Anadolu Bölgesi’nin genel özellikleri

1. Bölge en büyük yüzölçümüne, en fazla yükseltiye ve en engebeli yapıya sahiptir. Türkiye’nin çatısıdır.
2. Cilo ve Ağrı dağlarında Türkiye'nin en büyük buzulları bulunur.
3. Türkiye'nin en yüksek dağı (Ağrı) ve en büyük gölü (Van Gölü) buradadır.
4. Hayvancılık tarımın önündedir ve en fazla büyükbaş hayvan bu bölgede yetiştirilir. ( Erzurum-Kars platoları çayırlarıyla  ile buna uygundur).
5. Maden rezervi ve hidroelektrik potansiyeli bakımından Türkiye'de 1. sıradadır. Maden rezervi en fazla olan  bölüm Yukarı Fırat’tır.
6. Nüfus yoğunluğu en az olan bölgemizdir. Nedeni nüfusun az, yüzölçümünün büyük olmasıdır.
7. En uzun kışlar ve en kısa yazlar bu bölgede yaşanır. Tarım ürünü çeşidi azalmıştır.
8. Karma rejimli akarsular (Fırat ve Dicle) bu bölgededir.
9. En düşük sıcaklıklar burada ölçülmüştür. (Kuzeydoğu Anadolu’da)  En fazla yıllık sıcaklık farkı bu bölgemizde görülür.
10. En fazla kar yağışı ve en fazla don olayı bu bölgemizde görülür. .
11. Yeraltı kaynakları bakımından en zengin bölgemizdir.
12.  Bölgenin nüfusu en az olan bölümü Hakkâri bölümüdür.
13. Yıllık yağış miktarı 600 mm civarındadır. En fazla yağış ilkbahar ve yaz aylarında görülür. Bölgenin batısı ilkbahar, doğusu yaz mevsiminde çok yağış alır.
14. Yıllık sıcaklık ortalaması 5 – 8°C,
     En sıcak ay ortalaması: 20 – 23°C
     En soğuk ay ortalaması: – 5 , – 7°C dir. 



GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Genel Özelikleri

1. Bölgeler arasında en küçük yüzölçümüne (% 7,5) ve en az ikinci toplam nüfusa sahiptir. (En az nüfus Doğu Anadolu’ya aittir)
2. En yüksek yaz sıcaklıklarına bu bölgede rastlanır. Bunda güneyden gelen sıcak hava akımları etkilidir.
 ( Enlem, Karasallık, Samyeli rüzgarı ile Basra alçak basıncı etkilidir.)
3. En az ormanlık alana sahiptir (% 3). Şiddetli buharlaşma etkenlerden en önemlisidir.
4. Türkiye'de petrolün büyük bölümü ve Fosfat'ın çoğu bu bölgeden sağlanır. Petrol (Batman, Siirt, Adıyaman, Diyarbakır); Fosfat (Mardin Mazıdağı )
5. En fazla kırmızı mercimek, pamuk, antep fıstığı ve karpuz bu bölgeden elde edilir.
6. Buharlaşmanın fazla olmasından dolayı en kurak bölgemizdir. Normalde İç Anadolu bölgesinden fazla yağış almaktadır.
7. Bitkiler en fazla suya bu bölgede ihtiyaç duyarlar.
8. En az bulutlu günler bu bölgede görülür. Bağıl nem oranı düşüktür.
9. Bölgede doğal göl yoktur. En büyük yapay gölümüz buradadır. (Atatürk barajı)
10. Yıllık sıcaklık ortalaması 14 -16°C,
      En sıcak ay ortalaması 30 – 32°C,
      En soğuk ay ortalaması 3-5°C
11. Yıllık yağış miktarı 400 – 500 mm civarındadır.


OSMANLI YÜKSELME DÖNEMI

- İstanbul’un Fethinden, Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar olan dönemdir.

Dönemin Padişahları:
 II.Mehmet (Fatih)        1451-1481
 II.Bayezid                    1481-1512
 I.Selim (Yavuz)           1512-1520
 I.Süleyman (Kanuni)   1520-1566 (46 yıl)
 II.Selim (Sarı Selim)   1566-1574
 III.Murat                    1574-1595

FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİ(1451-1481):

-İstanbul Fethedilerek başkent yapıldı.
-Osmanlı çok uluslu ,imparatorluk konumuna yükseldi
-Kırım’ın fethi ile Karadeniz Türk gölü haline geldi ve ipek yolunun kontrolü Osmanlıya geçti
-Venediklilerin Osmanlı devletine karşı bir haçlı ittifakı oluşturmasını engellemek için Osmanlı tarihinde ilk defa Venediklilere karşılıksız olarak ticari ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) verildi.

Ayrıca Bu dönemde;

-  İstanbulun fethi için  “Rumeli hisarı” yaptırıldı.
-  İlk defa yeniçerilere “CÜLUS” bahşişi verildi.
-  Saltanat  hukuku “KANUNNAME-İ ALİ OSMAN” adıyla ilk defa yazılı hale getirildi
-  Devlet sadece padişahların malıdır anlayışı kabul edildi ve “kardeş katli” yasal hale getirildi.
-  İstanbul’da “SAHN-I SEMAN” medresesi açıldı.
-  İstanbulda “Topkapı sarayı” yaptırıldı ve bu sarayın içinde devlet memuru yetiştirmek üzere“ENDERUN” mektebi açıldı.
-  İlk defa altın para bastırıldı (sikke-i hasene)
- Divana Sadrazamların başkanlık yapması usulü getirildi.
-Yönetimde devşirme kökenliler ön plana çıkmaya başladı.

II.BEYAZİT DÖNEMİ(1481-1512):

- Bu dönem Osmanlı Devleti tarihinde yükselme döneminde duraklama olarak adlandırılır.
- Kardeşi Cem sultanın  Ülkeyi ikiye bölerek birlikte yönetme teklifi II.Bayezid tarafından ,merkezi otoriteyi korumak amacıyla kesinlikle reddedilmiştir.    

1511 ŞAHKULU İSYANI:

- Safevilerin Doğu Anadoluda başlattığı propagandalar sonunda başlayan bu isyan tam olarak bastırılamamış ve yavuz Sultan Selimin tahta çıkışını hızlandırmıştır.
-Ayrıca bu dönemde İspanyada soykırıma uğrayan Müslümanlar ve Yahudiler  kurtarılarak İstanbul ve Selanik gibi önemli yerlere yerleştirilmişlerdir.

YAVUS SULTAN SELİM DÖNEMİ (1512 – 1520)

Yavuz Sultan Selim’in en büyük hedefi ve politikası İslam birliğini (ittihad-ı İslam) sağlamaktır.

Bu amaçla;

-İran’la yapılan Çaldıran Savaşı (1514) sonucu şii tehlikesi bir süre de olsa engellendi.
-Turnadağ Savaşı (1515) sonucu  Dulkadiroğulları ortadan kaldırıldı.( Anadolunun siyasi birliği tam olarak sağlandı)
-Memlüklüler (Mısır) üzerine gidilerek Mercidabık(1516)  ve Ridaniye (1517) savaşlarıyla bu devlet ortadan kaldırıldı.

Sonuçları :
1.Baharat yolu ele geçirildi

2.Halifelik Osmanlılara geçti.Kutsal emanetler İstanbul’a getirildi.
NOT:Bundan sonra Osmanlı devletinde teokratik yönetim daha da güçlendi.İlk halife Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selimdir.

3.Suriye,Lübnan,Mısır ve Filistin ele geçirildi.

-1519 Yozgatlı Celal Ayaklanması bastırıldı (Celali isyanlarının başlangıcı sayılır.)
NOT:Osmanlı Devleti ,Fatih Sultan Mehmet döneminde Kırım'ı alarak ipek yoluna,Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır'ı alarak da Baharat yoluna hakim olmuştur.Ancak bu yollardan yeterince yararlanamamıştır.Bunun en önemli nedeni ;Coğrafi keşifler sonucu ticaret yollarının yön değiştirmesi,Akdeniz ticaretinin önemini kaybetmesi ve Atlas okyanusu limanlarının önem kazanmasıdır.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ(1520-1566)

-Kanuninin hedefi Avrupaya Türk üstünlüğünü kabul ettirmektir.
-Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde güçlü devlet otoritesi sayesinde saltanat kavgaları olmamış, ancak bir takım iç isyanlar çıkmıştı.

BATI SEFERLERİ:

Belgrat’ın Fethi (1521) ile Orta Avrupa’nın kapıları Osmanlılara açılmıştır.

Mohaç Meydan Muharebesi (1526)sonucu Macaristanın büyük bir kısmı fethedildi.
Bu savaş dünyanın en kısa süreli ve en kesin sonuçlu savaşı kabul edilir.

NOT: Bu durum Osmanlı-Avusturya ilişkilerinin bozulmasına sebep olacaktır.

I.Viyana Kuşatması (1529):

Avusturya kralı Ferdinand, Kanuninin  karşısına çıkamayınca  Kanuni, Viyana’yı kuşatmış fakat ordunun hazırlıksız olması ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine kuşatma kaldırılmıştır..

İstanbul Antlaşması (1533)
Avusturya ile yapılan ilk anlaşmadır.
Antlaşamaya göre:
Avusturya Arşüdükası Osmanlı Sadrazamına eşit sayılacaktır.(bu madde ile Avusturya ,Osmanlınınüstünlüğünü resmen  kabul etmiştir.Bu üstünlük Avusturya ile yapılan Zitvatoruk antlaşmasına (1606) kadar devam etmiştir.)

Zigetvar Seferi (1566)

- Kanuninin son seferidir.Kanuni Avusturya üzerine yaptığı bu sefer esnasında vefat etmiştir.

Ayrıca bu dönemde;
- 1535 de Fransaya geçici kapütülasyonlar verildi.( kapitülasyonlar 1740 Belgrat ant.ile I.Mahmut döneminde sürekli hale getirildi ,Lozan ant. ile ise tamamen kaldırıldı))

-  İran ile Amasya Antlaşması(1555)  imzalandı.(İranla yapılan ilk anlaşmadır.)

Denizlerde Gelimeler

Barbaros Hayreddin Paşa’nın Osmanlı hizmetine girmesi ile Osmanlı denizciliği çağ atladı.

Bu dönemde;

-   Rodos adasının fethi(1522)  ile Akdeniz’in güvenliği sağlandı.
-   Barbaros Hayrettin Paşa’nın Preveze deniz savaşını (1538)   kazanması ile  Akdeniz Türk gölühaline geldi.Bu zaferden sonra Kaptan-ı Derya divan üyeliğine yükseldi.
- 1534’te Cezayir Osmanlı hakimiyetini kabul etti,1551’de Trablusgarp fethedildi.
-Bu dönemde yapılan Hint Deniz seferlerinden istenilen başarı sağlanamadı ancak Kızıldeniz Türk gölühaline geldi.

Ünlü Türk Denizcileri;

Barbaros Hayrettin Paşa :İlk divan üyesi Kaptan-ı Derya’dır.
 Piri Reis :Kitab-ı Bahriye adlı  denizcilikle ilgili önemli eseri yazmış ve ilk dünya haritasını çizmiştir.
Seydi Ali Reis:Miratü’l Memalik adlı eser yazmıştır.

SOKULLU DÖNEMİ (1564-1579):

-  Sokullu Mehmet paşa devşirme kökenli olup  Kanuninin son dönemleri II.Selim ve III.Muratdönemlerinde sadrazamlık yapmıştır.
-  Devlet yönetiminde oldukça etkili olduğundan onun görevde bulunduğu dönem kendi ismiyle anılmıştır.
Kıbrıs’ın Fethi (1571): Kıbrıs’ın ,Venediklilerden alınmasıyla Doğu Akdeniz tamamen Osmanlı egemenliğine girmiş, bu durum  İnebahtı Savaşına sebep olmuştur.

İnebahtı Savaşı (1571): Venedik öncülüğündeki Haçlı donanmasıyla yapılan savaşta Osmanlı donanması yakılmış, fakat altı ay içinde yeni bir donanma inşa edilmiştir.

Ayrıca bu dönemde;
Tunus fethedilmiş, Vadiüsseyl savaşı ile Fas ele geçirilmiş ve Osmanlının sınırları Atlas Okyanusuna kadar genişlemiştir.Lehistan Osmanlı himayesine alınmıştır.

KANAL PROJELERİ

Don-Volga Kanal Projesi
 Ruslar’ın Karadeniz’e inmelerini ve Kırım’a saldırmalarını önlemek.
 Kafkas hanlıklarını hakimiyet altına almak.
 Orta Asya Türkleri ile doğrudan irtibata geçmek.
 İpek yolunu canlandırmak.
 İran’ı kontrol altında tutmak,
Amaçlanmış ise de, tamamlanamamıştır.

Süveyş Kanalı Projesi:
Amaç ;
Baharat yoluna canlılık kazandırmak,
Hint Müslümanlarına yardım etmek,
Uzak doğudaki Portekiz varlığına ve sömürgecilik faaliyetlerine darbe vurmak
Ancak proje gerçekleştirilemedi.

NOT:Sokullu Mehmet Paşanın ölümü (1579)ile Osmanlının yükselme döneminin bittiğiduraklama döneminin başladığı kabul edilir.


Kaynak:Çetin YAĞLI
cyagli@hotmail.com

CAHİLİN SEVGİSİ



Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir. O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, Kendisi hoş doğanı görünce,tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu.”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış. Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi. Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.

Padişahın günü,doğanı aramakla geçti, nihayet o kocakarının çadırına yöneldi. Ansızın orada doğanı, toz duman içinde gördü. Ona bakıp ağlamaya başladı. Dedi ki: “Her ne kadar, bize dosdoğru vefakarlıkta bulunmadığın için bu hal sana layıktı. Çünkü cehennem ehliyle cennet ehlinin müsavi olmadığından gaflet ederek cennetten kaçtın, cehennemde karar ettin. Halinden haberdar olan padişahtan sersemce bu kokuşuk kocakarının evine kaçağın layığı budur”

Doğan kanadını padişahın eline sürmekte, hal diliyle “Ben günah ettim”; Ey kerem sahibi, sen iyilerden başkasını kabul etmezsen kötü nereye varsın da halini arz edip ağlasın? Padişah, her kötüyü iyi ettiğinden onun lütfü cana bu cüreti vermekte, bu cinayetleri yaptırmaktadır” demekteydi.

Yürü çirkin işlerde bulunma ki bizim iyiliklerimiz bile o güzel sevgilimizin huzurunda çirkin görünmektedir. Hal bu ki sen ettiğin hizmeti ona layık sandın da cürüm bayrağını onun için yücelttin. Sana onu anmaya, Onu çağırmaya izin verdiler de o yüzden günlüne gurur düştü. Kendini Tanrı ile konuşur gördün. Halbuki niceler vardır ki bu şüphe yüzünden ondan ayrı düşer. Gerçi padişah seninle beraber yerde oturur ama sen kendini tanı, haddini bil de daha iyi daha edepli otur!

Doğan dedi ki: “padişahım, pişmanım, tövbe ettim, yeniden Müslüman oldum. Sarhoş ederek aslanı bile tutacak derecede kuvvet ve cüret sahibi ettiğin kişi sarhoşluk yüzünden yolunu sapıtırsa özrünü kabul et. Tırnağımı kestilerse de sen beni kabul eder, benden yüz çevirmezsen ben, güneşin bile perçemini koparırım. Kanadım gittiyse de beni okşarsan, bana iltifat edersen felek bile benim oyunuma karşı mat olur. Bana kuvvet kemerini bağışlarsan dağı yerinden koparırım, bana kudret kalemini verirsen bayrakları yıkar, orduları kırarım. Nihayet benim cüssem, bir sivrisinekten de aşağı değil ya… Ben de Nemrut mülkünü kanadımla vurur, tarumar ederim. Tut ki zayıflıkta Ebabilim, tut ki düşmanlarımın her biri bir fildir. Bir fındık kadar, fakat yakıcı kurşun atarım, kurşunum, yüzlerce mancınık derecesinde tesir eder.

Taşım nohut kadarsa da savaşta ne baş bırakır,ne miğfer! Musa, savaşı bir tek sopasıyla gitti ama o sopayla Firavunu da, kılıçlarını da kırdı geçirdi. Her peygamber, o kapıyı yalnızca döğmüş, bütün dünyaya tek başına saldırmıştır. Nuh, ondan kılıç isteyince Tufan dalgası, Tanrı kudretiyle kılıç kesilmiştir. Ey Ahmet, yeryüzünün askeri kim oluyor ki? Aya bak,ayın bile alnını yar! Bu suretle yıldızların yomlu, yomsuz olduğuna inanan bi,haberler, bu devrin senin devrin olduğunu,kamerin devri olmadığını anlasınlar.

Bu devir, senin devrindir. Çünkü Kelim olan Musa bile daima senin zamanını arzuladı. Musa, senin devrinin parlaklığını, o devirdeki tecelli sabahının zuhurunu gördü de; “ Yarabbi, o ne rahmet devri… o devir, rahmetten de ileri … o devirde rüyet var. Musa’ nı denizlere daldır da Ahmet’in devrinde izhar et’’ dedi. Tanrı dedi ki : “ Sana o devri onun için gösterdim, o halvetin yolunu onun için açtım”

Ey Kelm, sen o devirden uzaksın; ayağını çek, çünkü bu iklim uzundur. Ben kerem sahibiyim. Tamaha düşüp ağlasın diye mahluka ekmek gösteririm. Ana, çocuk uyansın da gıdasını istesin diye çocuğun burnunu ovar. Çünkü çocuğun, açlığından haberi olmaz, uyuyakalır. Fakat süt muhabbeti, ananın iki memesini de ağrıtmaya başlar.

Ben gizli rahmet olan bir hazineydim, hidayete erişmiş bir ümmet gönderdim.” Can ve gönülle dilediğim bütün keremleri sana Tanrı gönderdi de sen onlara tamah ettin. Ahmet, ümmetler “ Yarab” desinler diye dünyada nice put kırdı. Ahmet’in çalışması olmasaydı sen de ataların gibi puta tapardın.

Ahmet’in ümmetler üzerindeki hakkını bil, başın puta secde etmekten, bunu bilesin diye kurtuldu. Söylersen bu puta tapmadan kurtulmanın şükrünü söyle de Tanrı, seni batın putundan da kurtarsın. O, nasıl, başını putlardan kurtardıysa sende o kuvvetle gönlünü kurtar. Dini babadan bedava bir miras olarak buldun da onun için başını şükretmeden çevirdi. Miras yedi. Mal kadrini ne bilsin?

Rüstem can verdi, Zal bedava şeref kazandı! Ben, birisini ağlatırsam rahmetim coşar; ağlayıp taşanda nimetime erişir. Birisine bir şeyi vermek istemezsen o isteği göstermem. Fakat gönlünü kapattın mı artık açmam. Rahmetim, o ağlamalara bağlıdır. Kul ağladı mı rahmet denizi, kabarmaya,dalgalanmaya başlar.

Doğan diye, dönüp tekrar padişaha gelen doğana derler. Yolunu kaybeden kör doğandır. Bir doğan, yolunu kaybetti, bir viraneye düştü, Baykuşların arasıda kaldı. O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti; Gözüne toprak saçtı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.

Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar arasına uğrattı. Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, güzelim kanatlarını yolmaya başladılar. Baykuşlar arasına Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir düştü. Mahalle köpekleri gibi hepsi de kızgın, korkunç bir halde garip doğanın başına üşüşüp hırkasını çekiştirmeye başladılar.

Doğan, “ Ben baykuşlara layık mıyım?” Baykuşlara bunun gibi yüzlerce virane bağışladım. Ben burada kalmak istemem, padişaha dönmek isterim. Tasalanıp kendinize kıymayın. Ben burada durmam vatanıma giderim. Bu harabe, sizin gözünüze hoş bir yer görünüyor, bana değil. Benim naz ettiğim yer, padişahın koludur” diyordu.

Baykuş ise “ Doğan sizi evinizden, barkınızdan etmek için hileye sapıyor. Hile ile bizi yurdumuzdan ayırmak, yuvamızdan etmek niyetinde. Bu hileci tokluk gösteriyor ama Tanrı hakkı için bütün harislerden beterdir. Hırsından balçığı pekmez gibi yer. Ayıya kuyruğunuzu kaptırmayın. Bizim gibi saf kişileri yoldan çıkarmak için padişahtan, padişahın elinden dem vurmakta.

Bir kuşcağız, hiç padişahla düşüp kalkar mı? Bir parçacık aklınız varsa dinlemeyin bu sözü, O, padişahın cinsinden mi, vezirin cinsinden mi? Hiç sarımsakla badem helvası yenir mi? Padişah, adamlarıyla beni arıyor demesi de hilesinden, fendinden. Bu, kabul edilmeyecek bir malihulya. Bu, olmayacak bir laf, ahmak aldatmak için kurulmuş bir tuzak! Kim buna inanırsa ahmaklığından inanır .

Zayıf bir kuşcağızın padişahla ne münasebeti olabilir? En aşağı bir baykuş , onun beynine vursa ona padişahtan yardımcı gelecek ha! Hani, nerede?” demekteydi. Doğan dedi ki: “ benim bir tüyüm bile kopsa padişah, baykuş yuvasının kökünü kazır. Baykuş kim oluyor ki? Bir doğan bile beni incitir, gönlümü kırar, bana cefa ederse,

Padişah; her yokuşta her inişte doğan başlarından harmanlar yapar, tepeler yüceltir. Benim bekçim, onun inayetleridir. Nereye varırsam padişah arkamdadır. Hayalim, padişahın gönlündedir. O, bensiz duramaz. Padişah beni uçurunca onun ziyası gibi gönül yücelerinde uçarım. Ay gibi güneş gibi uçup gök perdelerini aşarım.

Akılların aydınlığı, benim fikrimden; göklerin halk edilmesi, benim yüzümdendir. Öyle bir doğanım ki Hüma bile bana hayran olur. Baykuş kim oluyor ki sırımı bilsin. Padişah, benim kurtulmam için zindanı açtı, Yüz binlerce mahpusu azadetti. Bir zamancağız beni baykuşlara hemdem etti de benim yüzümden baykuşları doğanlaştırdı. Ne mutlu o doğana ki uçuşuma uyar, talihi yar olur da sırrımı anlar. Bana yapışın da doğan olun, baykuşsanız bile doğanlaşın! Böyle bir padişaha sevgili olan nereye düşerse, düşsün, nasıl olur da garip olur.?

Padişah kimin derdine derman olursa o, ney gibi feryat eder, sessiz sedasız kalmaz. Ben mülk sahibiyim, başkasının sofrasına oturup yemeğimi yemiyorum. Padişah, uzaktan benim davulumu döven “İrcii” sesidir. Benimle davaya girişenlerin rağmine şahidim, Tanrıdır.

Padişahın cinsinden değilim, haşa bunu iddia etmiyorum. Fakat onun tecellisiyle, onun nuruna sahibim. Cins oluş, sade şekil ve zat bakımından değildir. Su, nebatta toprağın cinsinden sayılır. Rüzgar, ateşi yaktığı, yanmasına yardım ettiği için rüzgarın cinsi demektir. Nihayet şarap,tabiata neşe verdiğinden onun cinsidir. Cinsimiz, padişah cinsinden olmadığı için varlığımız onun varlığına büründü, yok oldu.

Varlığımız kalmayınca da tek olarak onun varlığı kaldı. Ben onun atının ayağı önünde toz gibiyim, toz gibi! Can da, canın nişaneleri de toprak oldu. Toprakta onun ayak izi var.” Bu izi bulmak için ayağı altında toprak ol ki başı dik kişilerin tacı olasın. Sizi şeklimin aldatmaması için sözümü dinlemeden şarabımı için, mezemi yiyin. Nice kişiler var ki suret, onların yolarını kesti. Surette kastettiler, Allah’a çattılar.

Bu can da, bedenle birleşmiştir ya. Fakat hiç can bedene benzer mi? Göz nuru iç yağıyla eş olmuştur, gönül nuru bir katre kanda gizli. Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında, akıl bir mum gibi beynim içinde. Bu alakadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede acizdir. Külli can, cüzi cana alakalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu. Meryem nasıl gönüller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.

Fakat o Mesih, kuru ve yaş üstünde, yeryüzünde seyahat eden Mesih değildir. O,Mesih’in şanı seyahatten yücedir. Can, canlar canından gebe kaldı ya. İşte cihan, böyle candan gebe kalır. Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gösterir. Kıyamete kadar söylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.

Bu, sözler, mana bakımından “ Yarab” nidasına benzer. Harfler, bir tatlı dudaklının nefesini avlamağa tuzaktır. Kulun “Yarab” sözüne Tanrının “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “ Yarab” demekte kusur eder? Fakat bu “ lebbeyk” öyle bir “Lebbeyk” tir ki onu işitemezsin ama baştan aşağıya kadar bütün vücudunla tadabilirsin.