KIRILMALAR
Günlük hayatta
çok sık rastladığımız ve
gözlemlediğimiz
bir olaydır kırılma.
Bir su kuyusuna
baktığımız zaman kuyunun dibini
daha yakında
görürüz.
Çay bardağındaki
kasığı bardak içindeyken kırık
gibi görürüz.
Yazın asfalt
üzerinde yağmur yağmıs gibi serap
etkisi
görülmesi.
Yıldızlardan
gelen ısınların atmosferin
tabakalarından
geçerken kırılması ve bize farklı
doğrultularda
gözükmesi.
Günes doğarken
ve batarken ısığın kırılmasından
dolayı ufuğun kırmızı
renkte görülmesi.
Yağmur sonrası ısığın
yağmur damlalarında
kırılarak gökkusağını olusturması.
Hepsi ısığın kırılmasına
birer örnektir.
Bir saydam
ortamda ilerleyen bir ısın, farklı bir saydam
ortamla karsılasınca
ikinci ortamda doğrultusu değismis
olarak ilerler.
Buna ısığın kırılması denir. Isık ısınlarının
kırılmasının
temel nedeni, ısık hızının saydam ortamlarda
farklı değerler
almasıdır. Isık ısınlarının her saydam
ortamdaki yayılma hızı birbirinden
farklıdır.
Boslukta her
renk ısığın yayılma hızı 300 000 km/sn dir.
Ancak bir saydam
ortamda her renk ısının yayılma hızı
birbirinden farklıdır.
Mutlak
Kırıcılık indisi;
Bir saydam ortamın
mutlak kırıcılık indisi, bosluktaki ısık
hızının
ortamdaki ısık hızına oranı olarak tanımlanır.
Bosluğun ve
havanın kırıcılık indisi 1 olarak kabul
edilir.
Hiçbir ortamın
mutlak kırılma indisi 1 den büyük
olamazken bağıl
kırılma indisi olabilir.
Bir ısık ısınının
ortamdaki hızı ile ortamın kırılma
indisi ters orantılıdır.
Yağmur damlasının içine girince kırmızı, turuncu,
sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renklere ayrışır. Mor renk çemberin içinde
kırmızı ise en dışındadır.
Yağmur damlası çocukken oynadığımız misket veya bilye gibi küresel saydam bir şekildedir. Güneş ışığı bu kendi tarafındaki yüzeyinden doğrudan içine girer. İçinde renklere ayrışır ve kürenin arka duvarına vurarak gerisin geriye yansır. Işığın damlanın ön yüzünden değil de arka yüzünden yansımasının nedeni içbükey, dışbükey mercek özelliklerindendir.
Ayrışmış renkler, içbükey arka yüzden çeşitli açılarda yansımaları sonucu gözümüze sırayla dizili renklerden oluşmuş bir bant şeklinde görünüyorlar. Gökkuşağını görebilmek için Güneş, biz ve yağmur damlaları, muhakkak belirli bir açıda dizilmek zorundayız. Ama daha önemlisi milyonlarca yağmur damlasından yansıyan ışınların gözümüze geliş açıları mutlaka aynı olmalıdır ki biz gökkuşağını görebilelim.
Yağmur damlalarından yansıyan ışınların gözümüzde odaklaşabilmeleri için bir daire şeklinde dizilmiş olmaları gerekir. Aslında o bölgedeki bütün yağmur damlaları gelen ışığı renklere ayrıştırarak yansıtırlar ama sadece bir yarım daire içinde olan yağmur damlalarından yansıyanlar gözümüze odaklaşırlar.
Biz de sadece o yağmur damlalarından gözümüze gelen renklerine ayrılmış ışınları görebildiğimizden gökkuşağını da yarım daire şeklinde görürüz. Bazen bir uçaktan veya yüksek bir dağdan baktığımızda gökkuşağını tam daire şeklinde görmemiz de mümkün olabilmektedir.
Güneş ne kadar yüksekse gökkuşağı dairesi de o kadar aşağı iner. Bunun içindir ki yedi renkli gökkuşağını sabah ve akşam yağışlarından sonra daha çok görürüz.
Genellikle fark edilmez ama gökkuşağı daima içice iki halkadan oluşur. İkinci kuşak pek dikkat çekmez. Bir ikinci zayıf kuşağın daha bulunmasının nedeni bazı güneş ışıklarının su damlasının iç yüzeyine bir kez değil iki kez çarpmalarıdır. Böylece parlaklıklarını yitiren ışıklardan oluşan ikinci gökkuşağı zar zor görülür. Birinci kuşakta kırmızı renk şeridin en dışında iken ikinci kuşakta en içtedir. Diğer renklerin sıralamaları da terstir.
Yağmur damlası çocukken oynadığımız misket veya bilye gibi küresel saydam bir şekildedir. Güneş ışığı bu kendi tarafındaki yüzeyinden doğrudan içine girer. İçinde renklere ayrışır ve kürenin arka duvarına vurarak gerisin geriye yansır. Işığın damlanın ön yüzünden değil de arka yüzünden yansımasının nedeni içbükey, dışbükey mercek özelliklerindendir.
Ayrışmış renkler, içbükey arka yüzden çeşitli açılarda yansımaları sonucu gözümüze sırayla dizili renklerden oluşmuş bir bant şeklinde görünüyorlar. Gökkuşağını görebilmek için Güneş, biz ve yağmur damlaları, muhakkak belirli bir açıda dizilmek zorundayız. Ama daha önemlisi milyonlarca yağmur damlasından yansıyan ışınların gözümüze geliş açıları mutlaka aynı olmalıdır ki biz gökkuşağını görebilelim.
Yağmur damlalarından yansıyan ışınların gözümüzde odaklaşabilmeleri için bir daire şeklinde dizilmiş olmaları gerekir. Aslında o bölgedeki bütün yağmur damlaları gelen ışığı renklere ayrıştırarak yansıtırlar ama sadece bir yarım daire içinde olan yağmur damlalarından yansıyanlar gözümüze odaklaşırlar.
Biz de sadece o yağmur damlalarından gözümüze gelen renklerine ayrılmış ışınları görebildiğimizden gökkuşağını da yarım daire şeklinde görürüz. Bazen bir uçaktan veya yüksek bir dağdan baktığımızda gökkuşağını tam daire şeklinde görmemiz de mümkün olabilmektedir.
Güneş ne kadar yüksekse gökkuşağı dairesi de o kadar aşağı iner. Bunun içindir ki yedi renkli gökkuşağını sabah ve akşam yağışlarından sonra daha çok görürüz.
Genellikle fark edilmez ama gökkuşağı daima içice iki halkadan oluşur. İkinci kuşak pek dikkat çekmez. Bir ikinci zayıf kuşağın daha bulunmasının nedeni bazı güneş ışıklarının su damlasının iç yüzeyine bir kez değil iki kez çarpmalarıdır. Böylece parlaklıklarını yitiren ışıklardan oluşan ikinci gökkuşağı zar zor görülür. Birinci kuşakta kırmızı renk şeridin en dışında iken ikinci kuşakta en içtedir. Diğer renklerin sıralamaları da terstir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder