13 Şubat 2013 Çarşamba

TANZİMAT EDEBİYATI

TANZİMAT FERMANI'NIN İLANI
Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839'da Gülhane Parkı'nda, padişah, diğer devlet büyükleri,
ulema, lonca ve esnaf temsilcileri ve halkın “Gülhane Hattı Hümayunu” adıyla Mustafa Reşit Paşa
tarafından okundu verilen bu fermanla, Osmanlı Devleti'nde, İslam hukuku ve geleneksel kurumların
bıraktığı hızlı bir değişim süreci başladı.
Tanzimat Fermanı, ilanından yaklaşık yirmi gün sonra devletin resmi gazetesi olan Takvim-i
Vekayi'nin 187 numaralı ve 15 Ramazan 1255/22 Kasım 1839 tarihli nüshasında yayınladı. Arkasından
Fransızcaya tercüme edilerek İstanbul'da bulunan yabancı devlet temsilciliklerine gönderildi.
TANZİMAT EDEBİYATI (1860 - 1895)
Tanzimat Edebiyatı, bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya çıkmış bir edebi
akımdır. 3 Kasım 1839′da Reşit Paşa tarafından ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen
yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat
Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebi ve gerekse toplumsal hayatta batıya
yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat
edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir.
19. yy. Osmanlı İmparatorluğu’nda artık gerileme ve çöküş devrinin başladığı dönemdir. Ardı
ardına alınan yenilgiler, geniş Osmanlı topraklarında birbiri ardına gelen isyanlar, yönetimi bir arayış
içine çekmiş, III. Selim devrinde ilk kez orduda yapılan ıslahat hareketleri ile Avrupa’nın teknik ve
kültürel üstünlüğü karşısında imparatorluk yönünü batıya çevirmek zorunda kalmıştır. Gülhane Hattı
Hümayunu’nun yürürlüğe konmuş olmasıyla her alanda bir yenileşme hareketi başlamıştır.
Okullarda öğretimin Türkçeye dönmesi, gazeteciliğin başlaması ve gelişen milliyetçilik
sonucunda edebi yenileşme de beraberinde gelmiş, bu değişmelere, uyanan yeni fikir akımlarına
paralel olarak ortaya çıkmış, yeni bir medeniyet değişiminin sonucu olarak gelişmiştir. Tanzimat
dönemiyle birlikte edebiyatımızda sosyal ve siyasal konuların yanında günlük olaylar tartışma alanına
çekilmiştir.
1860'ta Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayımlanmasıyla başlar, 1896′ya kadar sürer.
Sarsıntılar geçiren Osmanlı İmparatorluğu durumunu kurtarmak için, ordudan başlayarak ıslahat ve
devrim hareketlerine girişiyordu. 3. Selim, 2. Mahmut, Abdülmecit dönemleri böyle geçmiştir.
Bu ortamda Batıcı ve yenilikçi olan şair ve yazarlar, sanatlarını toplum için kullandılar.
Fransız kültürüyle yetişmiş, romantik ve ülkücüydüler. Divan şiirini yıkmaya çalıştılar. Çok
yönlüydüler: şair, romancı, tiyatro yazarı… vb. Sanattan çok, fikir ve ülkü peşindedirler; zulme,
haksızlığa karşı savaş açarlar. Vatan, millet, hürriyet, adalet, meşrutiyet kavramlarını heyecanla
savunurlar. Daha geniş kitlelere seslenebilmek için, dilde sadelik yanlısıdırlar. Hemen hepsi
politikacı ve mücadele adamıdırlar. Tanzimat ikinci döneminde realizmin etkisi görülür. Şiirde konu
birliğini sağladılar. Aruzla yazdılar. Düzyazı dilini şiire uyguladılar. Roman, hikâye, makale gibi
türler, edebiyatımıza bu dönemde girdi. İlk Tanzimatçılar, Divan şiirinin nazım biçimlerini
kullandılar.
Tanzimat Edebiyatının Genel Özellikleri
1. Bu dönem sanatçıları, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman,
hikaye, anı, eleştiri gibi yeni edebiyat türleri getirmişler, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih,
mektup gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişlerdir.
2. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk devirlerinde yetişen sanatçıların çoğu (Ziya Paşa,
Namık Kemal) Montesquieu, Rousseau, Voltaire gibi Fransız devrimci yazarlarının etkisi altında
kalarak, makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadeleye
girişmişler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet, kanun, meşrutiyet gibi kavramları yaymaya
çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir.
3. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise (Recaizâde Mahmut Ekrem,
Abdülhak Hâmit, Sami Paşazâde Sezai) toplum işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat”
anlayışını benimser görünmüşlerdir.
Klasisizm, bir akım olarak bizim edebiyatımızı etkilememiştir. Kimilerinin etki saydığı,
Ahmet Vefik Paşa’nın Molieré’den çevirileri ve uyarlamalarıdır. Çeviri yapmak, o akımdan
etkilenmek değildir. Şinasi ise Romantizme (Coşumculuğa) kapılmadığı için Klasisizmin etkisinde gibi
düşünülürse de bu yaklaşımlar doğru değildir.
4. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların bir kısmı Ahmet Vefik Paşa,
Realizm (Recaizâde Mahmut Ekrem, Sami Paşazâde Sezai Nabizâde Nâzım) akımının etkisi altında
eserler vermişlerdir.
5. Tanzimat edebiyatı, Divan Edebiyatı’nın tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için
meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen Şinasi, Ziya
Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de olsa roman
türlerinde eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen Recaizâde Mahmut
Ekrem, Abdülhak Hamit, başta olmak üzere bazı edebiyatçılar ise bu amaçtan uzaklaşmış
görünmektedirler.
6. Dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur.
Tanzimat edebiyatının başlıca sanatçıları dil konusunda bu düşünceyle birlikte, eski
alışkanlıklarından kurtulup da öz Türkçe yazmış değildir. Türkçe, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir
dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde
yetişen sanatçılar ise konuşma dilinden uzaklaşarak Divan Edebiyatı geleneklerini sürdürmüşlerdir.
Tanzimat Edebiyatında Edebi Gelişmeler
Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatım kuruluşunda görülür. Bu akımda
söz hüneri göstermek değil, bazı düşünceleri halka yaymak amaçlandığından, “seci”ler atılmış, asıl
düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun
cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.
İlk zamanlarda Ziya Paşa, Namık Kemal başta olmak üzere bu akımın öncülüğünü yapan
edebiyatçılar Divan Edebiyatı nazım biçimlerinin dışına pek çıkılmamış, yeni düşünceler eski biçimler
içinde söylenmiş olsalar da sonraları eski biçimler tamamen bırakılarak yeni biçimler kullanılmaya
başlanmıştır. Recaizâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit in eserlerinde bu açıkça
görülmektedir. Türk Edebiyatı’na yeni giren yazı türleri önceleri Fransızcadan yapılan manzum
çevirilerde görülmüş, telif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır. Beyitlerin başlı başına birer bütün
olmasıyla yetinilmeyip, bütün mısralar aralarında bir anlam bağı bulunmasına, Divan Şiiri’ndeki
“parça güzelliği” anlayışı yerine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce etrafında gelişmesine;
yani konu birliğine ve bütün güzelliğine önem verilmiştir.
Şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiirlerde yer
almıştır. Genel olarak aruz vezni kullanılmakla birlikte, Türklerin öz vezninin hece vezni olduğu
kabul edilmiş, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa başta olmak üzere bu vezinle yazmaya
özen gösterilmiş fakat bu istek geniş bir akım halini alamamış, girişilen birkaç şiir denemesi ile
yetinilmiştir.
Şiir
Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirdiler.
Namık Kemal Lisan-i Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli eserinde uzun
makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder. Divan
edebiyatının gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal,
edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister. Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni
bir dil bulunmasını gerekli görür. Dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerekliliğini
savunur. Buna rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek zordur.
Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim alanındadır. Bu dönemde
hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da aruz eski hâkimiyetini sürdürmüştür. Divan şiirinin nazım
şekilleri aynen kullanılmıştır.
Şiirin konusu değişmiş, aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış, eşitlik,
özgürlük, adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmiştir. Ancak bu daha çok I.Tanzimatçılar
denen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi sanatçılarda görülür. II. Tanzimatçılar denen Recaizade
Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, Sezai’de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır.
Tiyatro
Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda Batılı anlamda sahne tiyatrosu
görülmez. Ancak halk arasında Karagöz ile Hacivat, ortaoyunu, meddah gibi seyirlik oyunlar vardır.
Karagöz bir kukla oyunudur. Değişik söz oyunlarıyla yanlış anlaşılan sözlerle güldürü unsuru
sağlanır. Eğlendirme amacı taşır. Karagöz adlı cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki
atışmalarla sürer gider.
Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekâr, Kavuklu,
Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
Meddah tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak
anlattığı bir olayla güldürü oluşturur.
Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan, oyuncuların oyun esnasında konuşmalarıyla oluşan
oyunlardır. Eğitici bir amaç taşımaz. Tanzimat tiyatrosu ile bir okul sayılmış, halkın eğitilmesinde bir
araç sayılmıştır. Bunlarda sosyal eğitim ön plandadır. Toplumda görülen aksaklıklara doğrudan
doğruya dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarını ele alıp onlardan ahlaki sonuçlar çıkarmak
amaçlanmıştır. Tanzimat tiyatrosunda dil ve üslup konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmıştır.
Fakat ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa Hamit’in eserlerinde doğallığını gittikçe kaybetmiş,
süslü, yapmacıklı bir hale gelmiştir.
Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı tek perdelik
komedisidir. Tiyatro alanında eğitici eserler ise Namık Kemal tarafından verilmiştir.
Roman ve Hikâye
Tanzimat dönemi öncesi Türk Edebiyatı’nda hikâye ve roman türleri yoktu. Nesir alanında
daha çok tarih, siyasetname gibi türler verilmiş, olay kaynaklı tür mesneviler kullanılmıştır.
Tanzimat nesir alanında bir çığır açmış, onu şiirden daha etkili bir hale getirmiştir. Süsten,
özentiden uzak, halkın okuması, bilgilenmesi amacıyla eserler ortaya koyulmuştur. Türk
Edebiyatı’nda roman çevirilerle başlamıştır. Bu alanda ilk eser Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon adlı
Fransız yazardan çevirdiği Telemak adlı romandır. Birçok teknik kusurlarla dolu olan bu eserin
kahramanlarının yabancı olmasına rağmen büyük ilgi gördü. Konusuyla, kahramanlarıyla ilk Türk
romanı ise Şemseddin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı bir aşk romanıdır. Bu da birçok
kusurlarla dolu basit bir romandır. Edebi sayılabilecek ilk roman Namık Kemal’in İntibah adlı
romanıdır.
Hikâye alanında ise yine ilk eserler Tanzimat döneminde verilmiştir. Özellikle Ahmet Mithat
halk hikâyeleri ile batı tekniğini birleştirdi. Letaif-i Rivayat adlı hikâye serisi ile halk hikâyelerini
modernleştirmeye çalıştı ve bu alandaki ilk batılı eserlerdendir. Ancak modern anlamda ilk
hikâyecilik Sami paşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseriyle başlar.
Tanzimat Edebiyatında Felsefe
Bu dönem edebiyatını iki farklı çizgide inceleyebiliriz; aslında Tanzimat edebiyatına
kısacada yenilikler yani batılılaşma edebiyatı da denilebilir.
Tanzimat edebiyatının ilk nesli olan Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi edebiyatçılar
Türkiye’de siyasi Tanzimat devriyle ölçülmeyecek kadar geniş bir aydınlar sınıfı yetiştirmişlerdir. Asıl
önemli olan ise Türkçenin gelişmesine gösterdikleri çaba olmuştur. Bilhassa Şinasi’nin (1826-1871)
çıkarmış olduğu Tasvir-i Efkâr Gazetesi çevresinde uyandırdığı halkçı dil hareketi ve ardından
gelenlerin getirdiği yeni edebiyat anlayışı bunda önemli bir rol oynamıştır. Aynı zamanda Tanzimat
edebiyatının kurucusu sayılan Şinasi şiirde ilk defa eski şekiller içinde yeni kavramları kullanmıştır.
Namık Kemal ise daima geniş yankılar uyandıran eserler yazmış, neslinin en gür sesli şairi ve
dava adamı olarak görülmüştür. Ziya Paşa divan şiiri geleneğini sürdürmesine rağmen, siyasi ve
sosyal düşünceler, halk dilinin yazı dili olmasını savunan fikirleriyle arkadaşlarının ortak fikirlerine
katılmıştır. Tüm bu yapılmak istenenlere rağmen Tanzimatçılar 5 yüzyıl devam eden Divan Edebiyatı
geleneğinden tam olarak kurtulamamışlardır. Bu ilk neslin genel sanat felsefesi “toplum için, vatan
için, hürriyet ve halk için sanat” anlayışı olmuştur.
Tanzimat edebiyatının birinciler kadar isyankâr olmayan ikinci nesli diyebileceğimiz Hamit
Ekrem ve Samipaşazade Sezai ise ustalarının izinde yürümekle beraber, siyasi ortamın ve devlet
yönetimindeki baskının (2.Abdülhamit’in istibdat yönetimi) Tanzimat’ın ilk yıllarına oranla
ağırlaşması sonucu “Toplum için sanat” felsefesini bırakıp “Sanat için sanat” görüşünü devam
ettiren edebiyatçılardır.
Tanzimat Edebiyatının bu iki nesli arasında Namık Kemal, Şinasi, Abdülhak Hamit gibi güçlü
temsilcileri yetişmiş olmasına rağmen, o yıllarda son çırpınışlarını gösteren eski edebiyatla,
tutunmaya çalışan yeni edebiyat boğuşma halindedir. Bu devirde okuyan ve yazan kitle arasında eski
edebiyata bağlı olanlar daha fazladır. Buna rağmen yeni neslin görüşleri özellikle o dönemler için
tamamen yeni olan gazete yazıları, roman, tiyatro, eleştiri gibi yazı türleri kısa zamanda ve kolayca
geniş bir kitleye yayılacaktır.
Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı
1860-1876 yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa,
Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa’dır.
Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir. Bu sebeple şiirde söyleyişe değil
fikre önem verilmiştir. Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır. Hece vezni ve halk
edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır. Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir
dille eleştirilmiştir. Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.
Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır. Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça
işlenmiştir. Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek okuyucuya
bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış, tesadüflere sıkça yer verilmiştir. Edebiyatçılar
edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder